Çarşamba, Kasım 16, 2011

Ankara Keçisi



Uzun, kıvrımlı ve ince parlak tüyleri, sarkık kulakları ve o meşhur inatçılığı ama gülümser gibi ifadesiyle..



Osmanlıyı kısa sürede aşiretten devlete ve impararatorluğa yükselten büyük ekonomik gücün gizemi, Ankara keçisinin öyküsünde gizliydi. Osmanlı’da tiftik üretimi, 1220 yıllarında Moğol Ordularının Kayı boyunu, Süleyman Şah’ı ve halkını Türkmen topraklarından sürüp çıkarması ile başlamıştı.



70 yıl sonra Büyük Osmanlı İmparatorluğu’nu kuracak olan Osman Bey, tiftik keçisini Anadolu’ya getiren Süleyman Şah’ın torunuydu.



Süleyman Şah 1229’da ölünce oğulları Kayseri’den Ankara’ye kadar uzanan bölgede tiftik keçisi sürüleriyle yayılıp yerleştiler ve bu bölgeyi yurt edindiler. O günden başlayarak Ankara ve çevresinde halk tiftikten ipek gibi kumaşlar dokudu. Türklerin dokuduğu tiftik kumaşların ünü Ankara’dan tüm dünyaya yayıldı ve tiftik keçisi dünyada  Ankara Keçisi (Angora Goat) adıyla anılmaya başladı.



Öteden beri Ortadoğu’da olduğu kadar Avrupa ve İtalya pazarında aranan Türk kumaşları, bezleri ve halıları, (Selçuklu döneminde)kazanmış oldukları ünü (Osmanlı döneminde de ) koruyorlardı. Başta tiftikten dokunan moher ye da sof  denilen pamuklu dokumalar ve ipekli kadifeler bunlar arasında yer alıyordu. 15. yüzyılda yeniçeri çuhası denilen kumaşlar da dış ülkelerde rağbet edildiği görülüyordu. Bu nedenle kumaş ticaretiyle uğraşan Türkler de artık İtalyan şehrine yerleşecek derecede alım satım işlerini genişletmişlerdi.



Tıpkı ipek kumaş gibi, Osmanlı ekonomisinin bel kemiği ve en çok gelir getiren dışsatım ürünüydü tiftik kumaşı. 1554’te bir çift Ankara keçisi bir “hanedan hediyesi” olarak Kutsal Roma İmparatorluğu’na gönderilmişti. Başta İngiltere ve Hollanda olmak üzere Avrupa’ya ve Arap ülkelerine satılan Osmanlı tiftik kumaşına Avrupa‘da öyle büyük talep vardı ki, gün geldi Anadolu tiftik kumaşı üretimi, Avrupa’nın kumaş talebini karşılayamaz hale geldi. Avrupa, “bize işlenmiş tiftik kumaşı satmak yerine işlenmemiş ham tiftik yünü verin, biz kendimiz dokuyalım ya da bize damızlık Ankara Keçileri satın,” diyordu. Osmanlı’nın dünyadaki Ankara tiftik keçisi ve kumaşı tekelini kırmaya yönelik bu çabalar karşısında Sultanlar, işlenmemiş ham tiftik dışsatımına yasak koymuşlardı. Avrupa’ya yalnızca işlenmiş tiftik ürünleri, tiftik ipliği ve tiftik kumaşı satılacak; damızlık Ankara keçisi ve ham tiftik yünü kesinlikle yabancılara satılmayacaktı. Kalitesiyle rekabet edilemediği Osmanlı tiftik kumaşı, Avrupa’lı kumaş üreticilerinin en büyük sorunu olmuş, Avrupalılar Osmanlı topraklarından damızlık Ankara keçisi kaçırma girişimlerine başlamışlardı. Evliya Çelebi 1640’larda Ankara için “burası tiftik kumaşı (sof) yeridir.. Bu kumaş da Ankara’ya özgüdür. Yeryüzünde başka bir yerde üretme olanağı yoktur. Kadın ve erkek herkesin işi tiftik kumaşı dokumaktır. Fransızlar bu Ankara keçilerinden Fransa’ya götürüp yumuşak iplik eğirip tiftik kumaşı dokumak isterler isterler de dokudukları şey sof olmaz. Hatta Ankara'dan eğrilmiş ipliği alıp Fransa’ya götürerek tiftik kumaşı yapalım dediler fakat yine olmadı.” der. O tarihlerde başta Ankara olmak üzere; Zir , Çankırı, Beypazarı, Nallıhan ve Kalecik’te 1355 tiftik tezgahının bulunduğu ve her yıl 20.000 top kumaşın yurt dışına satıldığını bildiriyordu. 




İngilizlerin kol gücünden makina gücüne geçmesi ve sömürgesi olduğu ülkelerde gerçekleştirdiği stratejilerle beraber Osmanlı kumaşına olan ilgiyi kademeli olarak azaltmayı başarmıştı. 1765'de James Watt'ın icat ettiği buharlı dokuma makinası ile ucuz maliyetli üretimlere geçen İngilizler, kumaş üretimini tehdit eden sorunlarla karşı karşıya bırakmıştı Osmanlıyı.



Böylece, 1220’lerde Osman Bey’in dedesi Süleyman Şah’ın Türkistan’dan Anadolu’ya getirdiği tiftik keçileriyle, Osmanlı- Türk Tiftik Kumaş tekeli üzerinde yükselen Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl sonra yani 1838’de tekeli İngilizlere kaptırıp elinden kaçırmakla, kendi kaçınılmaz sonuna biraz daha yaklaşmış oluyordu.

Hiç yorum yok: